Türk basketbolunun önemli kulüplerinden olan İTÜ’nün Altyapı Koordinatörü ve Yıldız Takım antrenörü Ataman Tükenmez, altyapibasket.com’un sorularını yanıtladı.
Kendisiyle İTÜ’nün Gümüşsuyu Kampüsünde yer alan spor salonunda bir araya geldik ve bizi gerçekten oldukça iyi ağırladı. İTÜ’nün altyapıdaki çalışmalarının yanı sıra A Takımın yaşadığı sıkıntılar hakkında da önemli açıklamalar yapan Tükenmez, genç oyuncuların üst seviyeye çıkarken yaşadığı sorunlarla ilgili olarak da dikkat çekici tespitlerde bulundu.
Keyifle okumanız dileğiyle..
Öncelikle sizi tanımayanlar için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
24 Kasım 1987, İstanbul doğumluyum. İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi’nde Spor Yönetim Bilimleri’nde Yüksek Lisans yapıyorum. Antrenörlüğün dışında aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde, Spor Yöneticiliği bölümünde Araştırma Görevlisi olarak görev yapıyorum. Basketbol olarak İstanbul Teknik Üniversitesi’nden önce bir belediyede çalışıp aynı zamanda da bir lise takımını çalıştırıyordum. Oradan sonra İTÜ’ye geldim. Burada şu an beşinci senem. Beş sene boyunca spor okulu, küçük, yıldız, genç ve A takım olmak üzere tüm kategorilerde çalıştım. Bu senede Yıldız takım antrenörü olarak görev yapıyorum.
Göreve başlamadan önce ne gibi hedefleriniz vardı? Ayrıca şu ana kadar hedeflerinizden ne kadarını gerçekleştirebildiniz?
Öncelikle ben İTÜ’de doğdum sayılır. Küçük yaşlarda burada oyuncu olarak yer alıyordum. Spor okulu ile başladım ve Yıldız takım seviyesine kadar burada oyuncu olarak görev yaptım. Daima bu camianın içindeydim. Burası aslında biraz evim gibidir. O yüzden antrenör olarak başladığımda öncelikle hedefim İTÜ marka değerini daha da yukarıya taşımaktı. Kendi kariyerim açısından da basketbol olarak daha ileri seviyelere gelmekti. Şimdi açıkçası yavaş yavaş bu hedeflerime ulaşacağımı düşünüyorum. Aslında istediğim İTÜ’nün daha iyi yerlere gelmesi, ardından benim kendi basketbol kariyerim olarak daha iyi yerlere gelmem. Zaman geçtikçe her şey daha iyi gidiyor. Daha çok başındayız. Ama yavaş yavaş da kendi kariyerim açısından da ilerleme kaydettiğimi düşünüyorum.
Takımlarınızın performansından bahsedelim biraz da. Şu ana kadar geçen süreci değerlendirebilir misiniz?
Sezon başında aslında yapılanmaya çok geç başladık. Biz Küçük, Yıldız, Genç ve A Takım dahil olmak üzere ilk antrenmanımızı 25 Ağustos’ta yapabildik. Aslında 1.5 aylık bir eksiğimiz vardı. Başlarken de Yıldız takım açısından bakarsak iyi bir takım kurduk. Bu takımla aslında bizim ana hedefimiz aslında spor ahlakına uygun bir şekilde çıkıp sezonu bitirmekti. Başlangıçtaki hedefimizden çok ilerideyiz. Ama şu anda hedefimizi daha üst noktaya taşıdık. Gerçekten baktığımız zaman maddi olarak sıkıntılarımız var ama bunları hiçbir zaman dezavantaj olarak görmedik.
Burada İstanbul’un merkezinde bir salonumuz var. Haftanın her günü antrenman yapabiliyoruz. Diğer takımlardan biraz daha fazla çalışmamız gerektiğini biliyorduk. Bunu bilerek ilk maçlarımıza çıktık. Gerçekten de gerek antrenör gerek oyuncu gerek yönetici ve veliler olsun çok üst düzey bir performans sergiledi. Şu anda beklediğimizin ilerisinde gidiyoruz. Geç başladığımız için daha geç hazır hale geldik. Final Grubuna başlayacağız ama daha takım yeni yeni oturmaya başlıyor. Buradan sonra işlerin daha iyi gideceğini düşünüyorum. Oyuncular performans açısından ellerinden gelenin daha fazlasını yapmaya çalışıyor. Bu da bizim bir artımız oldu. Bu mücadelenin üstüne koyarak devam etmemiz halinde çok daha iyi yerlere geleceğimizi düşünüyorum.
Yıldız ve Genç Erkeklerde Final Gruplarında yer almayı başardınız. Sıradaki hedefiniz nedir? Türkiye Şampiyonası biletlerinden birini kapabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Başlarken iki takımla da hedefimiz buydu. Genç takım 1 galibiyetle, Yıldız takım 4 galibiyetle çıktı. Genç takımla işimiz biraz daha zor. Final Grubuna kalınca şampiyonayı düşünmemek elde değil. Şu anda Yıldız takım olarak tek hedefimiz şampiyonaya gidebilmek. Aslında hepimiz bunu kafamıza koyduk ve tek hedef bu.
Şu anda sezonu tamamladığınızı varsayalım. Gelecek sezonla ilgili planlarınız hazır mı? Ne gibi hazırlıklar, çalışmalar yapacaksınız?
Planlarımız hazır. Bu senenin başında belirledik. Çünkü bu sezon biraz geç kaldığımız için erken oturtalım istedik. Bu sene Yıldız takımla bir atılım yaptık. Önümüzdeki sene hedefimiz en az 2 takımla şampiyonayı zorlamak. 2001-1999 doğumlu oyuncularla ilgili bir tarama yapıyoruz. Yıldız B ve Genç B takımlarımıza yoğunlaşıp önümüzdeki en az 2 takımla şampiyonayı kovalamayı kendimize hedef edindik. Eğer 3 takım olursa çok daha iyi olur.
“HEDEFİMİZ ALTYAPIYLA ESKİ GÜNLERE DÖNMEK”
A Takım seviyesinde uzun süredir istenen yerlere gelinemiyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz? Altyapıda atacağınız adımların üst kademeye etki edeceğini düşünüyor musunuz?
A Takım seviyesine baktığımız zaman gerçekten kötü bir gidişat var. Tamamen yapılanmamızın çok geç kalmasından kaynaklandı. Ayrıca A Takımda altyapıdan farklı olarak maddi anlamda bir geliriniz yoksa diğer takımlarla mücadele etme imkanınız çok daha zor oluyor. Çünkü orada profesyonel bir sporcu hayatı var. Sporcunun bir gelir elde etmesi gerekiyor. Onu bu konuda tatmin etmediğiniz sürece yukarıya çıkması çok zor. O yüzden A Takım seviyesi için öncelikle bir sponsor arayışımız var. O sponsoru oturtursak, altyapıda da şu anda yukarıya verebileceğimiz oyuncular var. Önümüzdeki sene ya TB2L’de ya da Bölgesel Ligde yer alacağız. O yüzden daha çok genç ağırlıklı, altyapıdan yetiştirdiğimiz oyuncularla tekrar yükselmeyi düşünüyoruz. Çünkü onlar altyapıdan geldikleri için forma adına mücadele etmeyi seviyorlar. Ama dışarıdan gelen oyuncular maddi olanaklar nedeniyle geldiği için sıkıntı yaşanıyor. Bizim hedefimiz altyapıdan gelen oyuncuların yanına 1-2 takviyeyle A Takımı eski günlerine döndürmek.
Altyapı statüleri hakkında düşünceleriniz neler? Eksik gördüğünüz noktalar ya da şöyle olsa daha iyi olurdu dediğiniz yerler var mı?
Problem aslında daha çok şuradan kaynaklanıyor. Geçen sezon farklı, bu sezon farklı, gelecek sezon farklı bir statü olacağı söyleniyor. Burada tam olarak bu işi organize eden yöneticilerin de kafasında oturmadığını düşünüyorum. Önümüzdeki senede iki gruptan oluşan 24 takımlı bir lig düşünülüyor. Ama rekabeti arttırmak ve daha çok takımı işin içine katmak ama burada yatırım yapacak olan takımların sayısının az olduğunu düşünürsek oynanacak maçlarda da eksiklik olacağını düşünüyorum.
En büyük problem bana kalırsa statülerin sezon başında net olarak belli olmaması. Bu sezon açıklanan yönergede Akreditasyon Grubunda sadece Final Grubu ve Seri B Liginden katılacak takımların olacağı söylenirken, şu anda mesela Klasman Grubundan da gelecek takımların olduğu söylendi. Bu biraz rekabet dengesini bozuyor. Herkes planlamasını ona göre yaptı, o şekilde yola çıktı. Ama yarıda bu iş değişti. Bazı takımların lehine, bazı takımların aleyhine oldu. Baktığımız zaman normal ligde herhangi bir kolay maç dışında galibiyet alamayan takımların Klasman Grubundan, Akreditasyona gelerek Şampiyonaya gitme ihtimalleri doğdu. Bu da aslında biraz daha Final Grubuna 1 ya da 2 galibiyetle kalıp orada galibiyet alamayan takımların aleyhine oldu. Ama diğer taraftan bakılınca da Klasman Grubunun bir etkinliği olmayacaktı. Dediğimiz gibi en büyük sıkıntı bu değişimlerin sezon ortasında veya sezon sonuna doğru yapılması.
Ne yapılacaksa doğru ya da yanlış sezon başında net bir şekilde belirtilip tüm sezona o şekilde devam etmek bence çok daha doğru. Çünkü gerçekten yapılan hamleler, değişiklikler oyuncuların daha fazla maç yapması ya da rekabete girmesi için ama zamanlama yanlış oldu.
“ÇOCUKLARIN BAŞARMA ALGISINI KIRIYORUZ”
Altyapı milli takımlarında son yıllarda oldukça iyi bir performansımız var. Fakat aşağıdan gelen değerli jenerasyonlar üst kademeye yeterli düzeyde çıkamıyor. Genç takım seviyesindeki oyuncuların yukarıya çıkma konusunda neden zorluk yaşadığını düşünüyorsunuz?
Burada asıl yanlışı kulüplerin altyapılarındaki sisteme bağlıyorum. Gerçekten Avrupa ve ABD’deki örneklerine baktığımız zaman o sistemleri burada uygulamak zordu. Okul ve salon birbirine çok yakın olduğu için eğitim ve sporu bir arada götürme imkanları var. Burada salonla okul arasında çok mesafe var. Çocuk okula mı gidecek antrenmana mı gelecek? Saat 16.00’da okuldan çıkan bir öğrenci 17.00’deki bir antrenmana geldiğinde (Yetişebiliyorsa eğer) 19.00’da çıkacak. Evine gelmesi 20.30 olacak ve o yorgunluğun üzerine ders çalışması lazım. Bu gerçekten çok kolay değil. Özellikle ergenlik dönemindeki daha farklı arayışlara giren, biraz daha dağınık ve gezmeyi daha rahat gören çocuklar için kolay olmuyor.
Maddi olarak daha iyi durumda olan kulüpler sporcularına kalacak yer imkanı sağlıyorlar. Ancak şu şekilde oluyor; çocuk antrenmanlarına daha fazla ağırlık veriyor. Herkesin bildiği gibi okula sadece sınav günlerinde giden öğrenciler de var. Biz öğrencilerin aslında başarma algısını kırıyoruz. Sporcu şunu biliyor ben okulu her türlü bitireceğim basketbola yoğunlaşmam lazım. Altyapılarda bunlar zaten iyi sporcular, çok fazla rekabete girmiyorlar, en iyi kulüplerde oynuyorlar. Ama baktığımız zaman A Takım seviyesinde çok büyük bir rekabete giriyorlar. Yabancı uyruklu oyuncuların yanı sıra ligde oynayan tecrübeli oyuncuların sayısı fazla. Ama biz altyapıdayken çocuğun başarma algısını kırıyoruz.
Okul, antrenman, çalışma, arkadaşlıkları .. hepsini bir arada başarabilen çocuklar yukarıda daha başarılı oluyorlar. Çocuğun elinde sadece basketbol kaldığında, iki ya da üç işi bir arada götürmediği zaman orada A Takım seviyesinde karşılaştığı zorlukta hemen pes ediyor. Ama altyapıda hem aile, hem okul, hem basketbol, hem arkadaşlık hepsini bir arada yaptığında daha yırtıcı oluyor. Önüne çıkan ilk engelde takılıp düşmüyor. Düşse bile kalkıp devam ediyor. Ama biz gerçekten çocuklara kalkıp devam etmesini öğretmediğimiz için çocuklar A Takım seviyesinde bu engeller karşısında çok sıkıntı yaşıyorlar.
Gerçekten çok fazla antrenman yapıyorlar. İmkanlar çok fazla. Turnuvalara katılıyorlar, kamp yapıyorlar. İsteyen bir oyuncu ABD’de antrenman yapabiliyor. Biz çocuğun elinden başarma algısını aldığımız zaman sıkıntı yaşanıyor.
Obradovic’in geçtiğimiz sezon sıkça “Oyuncular ihtiyaçları olmasına rağmen antrenmandan sonra ekstra idman yapmıyor.” şeklinde serzenişte bulunuyordu. Türk oyuncuların ekstra çalışmaya yatkın olmadığını düşünüyor musunuz?
Aslında az önce anlattığım şeylere benzer şekilde başarının ne olduğunu kafasında oturtamadığı zaman sorumluluk duygusu da gelişmiyor. Biz altyapılar için ne diyoruz; Çocuklar spor yapsın, bu işin içinde olsun, severek ve eğlenerek A Takım seviyesine hazırlansın. Ancak sporcu bunu kendi sorumluluğu olduğunu bilmediği zaman sorunlar yaşanıyor. “Ben iyi oyuncuyum. İşim bitti. Gidiyorum” bilincinde oluyor. Nasıl bir memur mesaiye kalıyor ya da bir öğretmen bir konuyu anlatmadan önce tekrar çalışıyor. Sporcu bunun farkına varmalı. Sadece idman değil. Biz sözleşme imzaladığımızda sanki şöyle geliyor sporculara “Antrenman yaparsın, maçını yaparsın. Geri kalan zaman senin”. ABD’de böyle değil. NBA’de bu sistem yok. 5 senelik bir kontrat yapıyorsan her saniyesini satın alıyorsun. Böylece o sporcu bu işi her an yapmak zorunda oluyor. Sadece antrenör gözetiminde değil.
En önemli örnek olarak Kobe Bryant’ı verebiliriz. Kendisi her zaman “Ben antrenmanda veya antrenman dışında en çok terleyen kişi olmazsam o işi yaptığımız saymıyorum.” demiştir. Ya da Usain Bolt “Her antrenman sonrası kusmazsam kendimi antrenman yapmış saymıyorum” der. Bunlar en üst düzey sporcular. En üst düzeydekiler bu sorumluluğa sahipken bizler daha aşağıda olmamıza rağmen bu sorumluluğa sahip olamıyoruz. En önemli sıkıntı bu. O da yine bizim sporcuyu kolaya alıştırmamızdan kaynaklanıyor. “Okula gitme, antrenmana gel”, “Sınava gir bir şekilde hallolur, antrenmana gel.” Ama o çocuk bunu sorumluluğunu bilse “Ben okula da gitmeliyim, ders de çalışmalıyım, basketbol da oynamalıyım.” diyebilse antrenör desteğiyle çok daha ileriye gidebiliyorlar. Bizler hatırlatırız. Bir kere deriz ki “Antrenmandan sonra şu kadar zaman çalışman lazım.” Sporcu bunu yapması gerektiğini bilir ve daha sonra yaparsa başarılı olur. Aslında daha az baskı var. Eskiden daha sert antrenörler vardı. Bu ortamdaki rahatlıkla oyunculara bu sorumluluğu öğretebilirsek daha başarılı olacağız.
Eğitim, spor ve sosyal hayatın bir arada olması gerektiğini belirttiniz. Ama çocukların çoğu zaman antrenmanı tercih ettiğini söylediniz. Burada antrenörün de bir payı olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünüyorum. O noktada kesinlikle hak da veriyorum. Çünkü sistem bu şekilde işliyor. Aslında biz başarıyı kazanmaya endeksliyoruz. Altyapıda da böyle A Takımda da böyle. A Takımda biraz daha normal karşılanabilir. Ancak altyapılarda biz günlük başarılardan mutlu oluyoruz. Mesela az önce “Türkiye Şampiyonasına gitme gibi bir hedefimiz var” dedim. Türkiye Şampiyonasına gidince kendimizi başarılı sayacağız.
Aslında Türkiye Şampiyonası’na gidemeyip, Genç takımdan A Takıma iki oyuncu verebilmek daha büyük başarı değil midir?
Kesinlikle öyle. Ama şampiyonaya gitmekteki amacımız oyuncuları vitrine çıkarmak. Çünkü baktığınız zaman altyapı karşılaşmalarını gelip takip eden kişi sayısı az. Çok iyi iki takımın maçı vardır gelip takip edebilirler. Ama Türkiye Şampiyonası herkesin göz bebeği, herkes takip ediyor. Bütün illerden antrenörler, yöneticiler, menajerler geliyor. Burada amaç oyuncuları göz önüne çıkarmak. Antrenörlerin gerçekten payı var ama haklılar. Çünkü yukarıdan dayatılan sistem böyle. Biz İTÜ olarak çok önemli bir maçımız olsa bile eğer çocukların sınavı varsa antrenman koymayıp onlara izin veriyoruz. Burası çok önemli ama diğer bir önemli kısım eğitim ve onu bir kademe daha yukarıda tutmalıyız. Okulda aldıkları zayıf not ya da yaşadıkları problem bizim burada da sıkıntı yaşamamıza neden oluyor. Çünkü bu çocukların hepsi A Takım seviyesinde oynayacak oyuncular olamayacaklar. Kaç tane oyuncu A Takıma yükseliyor hepimiz biliyoruz. O yüzden biz çocuklarımız spor ahlakı edinsin, problem çözme yeteneği kazansın, antrenörüyle ya da yöneticisiyle konuşmayı öğrensin, eğitimlerine devam etsin istiyoruz. Onun yanında eğer A Takıma çıkartabiliyorsak bu bizim için ekstra bir başarı oluyor.
Üst kademede yabancı oyuncu sayısı artıyor. Bu ligin kalitesini arttırsa da genç oyuncuların işini zorlaştırıyor. ‘Antrenörler pasaporta bakmaz’ denir ama ligdeki üst seviye takımları çıkarırsak genelde tecrübeli yabancı oyunculara yöneliyorlar. Siz aynı seviyede iki oyuncu olduğunda pasaporta bakılmadığını düşünüyor musunuz?
Pasaporta bakılmadığını düşünmüyorum. Antrenörlük bir meslek grubuna dahil olmadığı için ve yöneticinin istediği zaman antrenörü gönderip yenisini getirebildiği için şu sıkıntı oluyor. Yönetici kalkıp diyor ki “ABDli oyuncuyla oynasaydık kaybetmeyebilirdik” eğer ABD’li oyuncuyla oynayıp kaybettiğiniz zaman ise “Elinden geleni yaptı ama kazanamadı.” Bu noktadan gerçekten büyük bir yük var. Baktığımız zaman en önemli iki kulübümüzde iki tane önemli Sırp antrenör var ve yavaş yavaş genç oyuncuları monte etmeye çalışıyorlar. Örneğin; Ivkovic, Furkan Korkmaz’ı genç takım oynatmadı. En önemli yerlerde ona şans verdi. Bizlerin onlara güvenmemiz lazım. Çok büyük hatalar yapılıyor. Antrenör sert bir dille eleştiriyor ama oynatmaya devam ediyor. Sporcu o güveni aldığı zaman devam eder.
Ama maç koptuğu zaman o oyuncuları oynattığınız zaman geri planda kalıyorlar. Çünkü biliyor ki bu yapıda önemli bir yer işgal etmiyorlar ve bu takımdan biri gidecekse o ben olacağım psikolojisinde oluyorlar. Bu duyguyla da takımın içine adapte olamıyorlar. Genç takımda önemli süreler alıyorlar. Altyapılarda önemli rolleri oluyor ama yukarı çıktıklarında bir anda geride kalıyorlar. Tecrübeli ya da yabancı oyuncuların arkasında bekliyorlar. Bizler bu oyunculara tahammül edemiyoruz. Aslında bu oyuncular taraftara daha sempatik geliyor ama biz antrenör olarak sabır gösteremiyoruz. Çünkü yerimiz sağlam değil. Dünya çapında bir antrenör geldiği zaman daha farklı olabiliyor.
Altyapılarda işin kaymağını yiyen, en kaliteli oyunculara sahip takımlar kaç tane oyuncuyu A takımda oynatabiliyor. O oyuncular sonra gidip TB2L ya da Bölgesel Lig’de bir süre oynayıp uzaklaşıyorlar. Avrupa bunun örneklerine baktığımızda çok genç yaşta önemli işler yapıyorlar. Çünkü oyuncu sistemle gelip sistemle devam ediyor.
Örneğin; geçtiğimiz yaz FIBA U19 Dünya Şampiyonası’nda bizi geçerek final oynayan Hırvatistan forması giyen Arapovic bu sezon Cedevita Zagreb ile sürekli forma giyme şansı buluyor. Fakat bizim kadromuzdaki oyuncularda tam tersi bir durum söz konusu. Şuraya bağlamak istiyorum. Geçtiğimiz sezon Kartal Özmızrak kiralık olarak Eskişehir’e gitti ve milli takım seviyesine kadar yükseldi. Bu noktada oyuncunun da kariyeri açısından böyle net adımlar atması gerekmiyor mu?
Oyuncunun en önemli noktası oynamak. İstersen dünyanın en önemli oyuncusu ol oynamadığın sürece hiçbir şekilde kendini ileri atamazsın. Antrenman bir yere kadar. Oyuncuyu oyuncu yapan maçtır. Antrenmanda stres çok az. Maç esnasın süre, stres, taraftar baskısı, hakemler gibi birçok faktör var. Bu işi ilerletmek stresle başa çıkmaktan geçiyor. Bunun için de işin içinde olmalısınız. O yüzden oyuncunun oynayabileceği yerde olması lazım.
Belki daha büyük kulüpte daha fazla kazanıyor, daha göz önünde oluyor, Avrupa maçı oynuyor ama orada kenarda oturuyor. Melih Mahmutoğlu diye bir gerçek var. Türkiye’nin en büyük altyapılarından birinden yükseldi. Ama oralarda oynayamadı. Daha alt seviye takımlarda oynayıp yeniden üst düzeye çıkmayı başardı. Oynadığın sürece kendini daha da yukarıya taşıyorsun.
Burada biraz veliler, antrenörler ve takımın gösterişi de işin içine giriyor. Sporcu orada oturmayı kabullenirken, başka takıma gitmeyi istemiyor.
Zor bir karar aslında. Yine Kartal Özmızrak üzerinden gidersek. Beşiktaş’tan ayrıldı ve İstanbul BŞB’ye gitti. Orada da çokça eleştiri aldı. Beşiktaş şampiyon olduğunda oynadı fakat sonra 2 seneyi boş geçirdi. Şu an ise oynaya oynaya yükseldi. Tabi Fenerbahçe ya da Beşiktaş’ta oynamakla başka bir takımda oynamak bir değil. Ama bana kalırsa bu takımlarda kenarda beklemekle aynı ligdeki diğer takımlarda ilk beş çıkmak da bir değil.
Kesinlikle bir değil. Bir kere göz önünde oluyorsun. Ne kadar iyi antrenman yaparsan yap, kimse seni görmediği sürece bir anlamı yok. Ama senin iyi oyuncu olduğun sahadayken belli olur.
Son olarak Altyapibasket.com hakkındaki düşünceleriniz neler?
Altyapı Basket şu anda gerçekten iyi bir sistemle ilerliyor. En basitinden şu var; hemen güncelleniyor. Herkesle irtibat halindesiniz. Birçok noktadan verileri toplayıp insanlar buluşturmaya çalışıyorsunuz. Hız internet için en önemli noktadır. Ben mesela kendi maçım bittiğinde haberlere bakmak için giriyorum ve bizim haberimiz girilmiş hatta çoktan gerilere düşmüş bile oluyor. Bizlerin size yardımı, veri paylaşımı konusunda sıkıntıları oluyor. Onun dışında haber, maç, röportaj kısmı olsun gerçekten iyi ilerliyor. Bu zamana kadar böylesine iyi ilerleyen bir site yoktu. Bu işi çok iyi başarıyorsunuz.
Veliler kendi çocuğuyla ilgili haberleri görüyor, biz kendi maçlarımızla ya da rakip takımların maçlarıyla ilgili haberlere ulaşabiliyoruz. En önemlisi altyapı daha da göz önünde artık. Sıkıntılar çok rahat dile getirilebiliyor. Oyuncular, takımlar, antrenörler daha göz önünde. Önceki senelerde çok önemli takımlar vardı ama bunlar sadece altyapı antrenörleri arasında kaldı. Oradan çıkıp tüm Türkiye’ye ulaşma imkanı elde etti. Bu noktada çok önemli bir iş yapıyorsunuz. Sadece A Ligi değil tüm ligler çok önemli bir haber olabiliyor. Bu sporcu ve antrenörü güçlendiriyor. Bu işi hakkıyla yapıyorsunuz. Ben kendim adına çok teşekkür ediyorum.
Biz de altyapibasket.com olarak kendisine teşekkür ediyor ve bundan sonrası için başarılar diliyoruz.